LEFKOŞA – Dünya tarihinde 2000’li yılların sonu ve 2010’lu yıllar, dünya kapitalist sisteminde önemli sıkıntıların ve krizlerin yaşandığı bir döneme işaret ediyor. ABD’de mortgage piyasasının çöküşüyle tetiklenen 2008 küresel mali krizi, küresel ekonominin temellerini sarstı. Kriz hızla yayılarak birçok ülkede ciddi bir durgunluğa yol açtı ve yaygın işsizliğe, ev hacizlerine, tüketici ve iş güveninde keskin bir düşüşe neden oldu.
Aynı dönemde komşu Yunanistan tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birini yaşadı. Kriz, yüksek kamu borcu, büyük bütçe açığı ve Yunan ekonomisinde rekabet gücü eksikliği gibi faktörlerin bir araya gelmesiyle birlikte komşu ülkenin sosyoekonomik hayatını alt üst etti. Bu zayıflıklar, Yunan ekonomisinin kırılganlıklarını ortaya çıkaran ve aşağı yönlü bir ekonomik sıkıntılar sarmalını tetikleyen 2008 küresel mali krizi ile daha da kötüleşti.
Yunanistan’daki kriz, 2009 yılında yeni seçilen hükümetin ülkenin bütçe açığının daha önce bildirilenden çok daha büyük olduğunu açıklamasıyla kritik bir noktaya ulaştı. Bu ifşaat, Yunan tahvillerine olan güvenin kaybolmasına ve borçlanma maliyetlerinde keskin bir artışa yol açtı. Sonuç olarak, hükümet 2010 yılında Avrupa Birliği (AB) ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) mali yardım istemek zorunda kaldı ve bu da bir dizi kurtarma programı ve kemer sıkma önleminin başlangıcı oldu.
KEMER SIKMA ÖNLEMLERİ UYGULANDI, HALKIN SİYASETE GÜVENİ KAYBOLDU
Vergi artışları, harcama kesintileri ve yapısal reformları içeren kemer sıkma önlemleri, mali yardım karşılığında uygulandı. Ancak bu önlemler aynı zamanda toplumsal huzursuzluğa, protestolara ve ekonomik durgunluğun derinleşmesine yol açtı. Yunan ekonomisi önemli ölçüde daraldı, işsizlik arttı ve yaşam standartları kötüleşti.
Yunanistan’ın 2010’lardaki mali çöküşü karşısında, merkez sol ve sağ partiler, siyaset kurumuyla birlikte, kemer sıkma önlemleri uygulama ve uluslararası kreditörlerden kurtarma fonları arama stratejisi izledi. Mali disiplin ve yapısal reformlar yoluyla ekonomiyi istikrara kavuşturmayı, kamu borcunu azaltmayı ve yatırımcı güvenini yeniden tesis etmeyi amaçladılar. Ancak bu politikalar, kamu sektöründe kesintiler, vergi artışları ve artan işsizlikle sonuçlandığı için yaygın toplumsal hoşnutsuzluğa yol açtı. Düzen partilerinin yaklaşımı, Yunan halkının refahı yerine uluslararası kreditörlerin çıkarlarına öncelik vermekle eleştirildi ve halkın siyaset kurumuna olan güveninin kaybolmasına katkıda bulundu.
SYANSPISPOS’TAN SYRIZA’YA, YÜZDE 3’TEN İKTİDARA
Mali krizin patlak vermesine kadar oy oranı yüzde 3 bandında seyreden küçük bir parti olan ve daha sonra Radikal Sol Koalisyon’a (SYRIZA) dönüşen SYNASPISMOS, toplumsal hayal kırıklığını kısa sürede kayda değer bir siyasi sermayeye dönüştüren parti olarak 2010’ların başlarında Yunanistan siyaset sahnesinde öne çıkmaya başladı.
SYNASPISMOS’un tarihi, sol ve ilerici siyasi güçlerin bir koalisyonu olarak kurulduğu 1980’lerin sonlarına kadar uzanıyor. Parti, yıllar içinde, özellikle genç seçmenler ve ana akım siyasi partilerden uzaklaşanlar arasında giderek popülerlik ve etki kazandı. SYNASPISMOS sosyal adaleti ve ilerici politikaları savunarak kendisini geleneksel merkez sağ ve merkez sol partilere bir alternatif olarak konumlandırdı. İktidara yükselişi, 2000’lerin sonu ve 2010’ların başında, Yunanistan’da derinleşen ekonomik krizle birlikte, hükümet ve uluslararası kreditörler tarafından dayatılan kemer sıkma önlemlerinin yaygın toplumsal hoşnutsuzluğa ve siyasi kutuplaşmaya yol açmasıyla hızlandı.
2012 Yunanistan parlamento seçimlerinde SYRIZA önemli seçim kazanımları elde ederek Yunanistan parlamentosundaki ikinci en büyük parti haline geldi. Aleksis Çipras liderliğindeki SYRIZA, Yunanistan’ın ‘kurtarma’ anlaşmalarını yeniden müzakere etme ve uluslararası kreditörler tarafından dayatılan kemer sıkma önlemlerine karşı çıkma sözlerini vererek kendisini değişim için bir güç olarak sundu. Ocak 2015’te SYRIZA Yunanistan’da yapılan parlamento seçimlerinden en büyük parti olarak çıktı ve Çipras sağcı Bağımsız Helenler partisi ile bir koalisyon hükümeti kurarak Yunanistan Başbakanı oldu.
SYRIZA NEDEN POPÜLİZME SIĞINDI?
Eşi benzeri görülmemiş krizle yüzleşen Çipras’ın SYRIZA’sının önünde iki seçenek bulunuyordu: Demokrasiyi esas alan, sınıf mücadelesi temelli bir strateji doğrultusunda Avrupa ve Yunanistan müesses nizamıyla cepheden çatışma ya da sol popülizmle harmanlanmış, yeniden müzakere edilmiş neoliberal ekonomik reform (kemer sıkma) tedbirlerinin bir karışımı. 2015’te iktidara geldiğinde SYRIZA ikincisini seçti. Saygın akademisyenlerin de altını çizdiği gibi, SYRIZA popülist bir retorik dile getirerek ağırlıklı olarak popülist bir güce dönüştü. Dahası, halk desteğini ve siyasi meşruiyetini güçlendirmek amacıyla aşırı sağcı popülist aktörlerle iş birliğini seçti.
2015 yılında iktidar basamaklarını tırmanan SYRIZA neden sınıfsal mücadeleyi öteleyip popülizme sığındı? Bu kritik sorunun yanıtı SYRIZA’nın öncüsü SYNASPISMOS’un kuruluş döneminde saklı. Söz konusu oluşum Soğuk Savaş sürecinin sonlarına doğru Yunanistan Komünist Partisi (KKE) içerisinde ‘iç (ulusal, Moskova’dan emir almayan Yunanistan’ın meselelerini önceleyen) KKE’ tabelası altında şekillenmeye başladı.
Tüm dünyada olduğu gibi 1980’lerin sonlarına doğru bir grup Yunanistanlı komünist solun geleceği üzerinde kafa yormaya başladı. Sovyetler Birliği’nin dağılma emarelerinin gelmeye başladığı, Avrupa Birliği’nin (AB) ise genişlediği ve kalıcılaştığı bir süreçte KKE içerisinde Marksist-Stalinist çizgiye karşı bir başkaldırı dalgası gözlemlendi. Partiyi kutsallaştıran, Stalinist geleneğin hatalarını görmezden gelen, sınıf mücadelesinin marjinalleşmesi tehlikesi karşısında çözümler üretemeyen parti liderliğine kafa tutan güçler 90’lı yılların başında KKE’den koparak SYNASPISMOS’un kuruluşuna öncülük etti.
Yeni parti, Avrupa bütünleşmesini selamlarken daha büyük bir halk ve mücadele cephesinden yana tavır aldı. Bu hedefe odaklanırken bugünkü sol-popülist çizginin de fitilini ateşlemiş oldu. Böylelikle karşımıza neoliberal bir vizyon temelinde şekillenen, AB’nin gediklerinin üzerine gitmekten çekinen, kapitalist sistemi tümden sorgulamayan, Marksist ilkeleri feminizm ve ekoloji gibi yeni akımlarla desteklemeye çalışan siyasi bir amalgam çıkmış oldu. Başka bir deyişle, SYNASPISMOS’un öncü kadrosu, eleştirdikleri KKE geleneğinin yerine elle tutulur yeni bir strateji koyamazken ortaya çıkan boşluğu feminizm, ekoloji, Avrupa değerleri, özgürlükler gibi değerlerle doldurmaya çalıştı (kemer sıkma politikalarından mustarip kesimlerin sorunlarının çözümsüz kaldığı bir süreçte!).
SYRIZA, SINIF MÜCADELESİYLE YOLLARINI TEMELLİ AYIRDI
Sosyoekonomik krizin derinleşmesi ve merkez soldaki PASOK’un erimesi neticesinde söz konusu amalgam (bunu bir nevi siyasi deney olarak da nitelendirebiliriz) merkez soldaki boşluğu doldurmaya başladı. Sisteme kafa tutma yanılsaması neticesinde elde edilen iktidarın ilk döneminde dümen, sistemin tümden sorgulanmasından sistemin desteklenmesine kırıldı. Bu strateji beraberinde kemer sıkma politikalarının ağır faturalarını ve Yunanistan’ın ABD-İsrail-Batı bloğuna yanaşmasının sonuçlarını getirdi. Bu süreçte sınıf mücadelesi tamamen arka planda kalırken, popülist söylemler, ulusalcı söylem (bkz. Kıbrıs müzakereleri ve çöken Crans Montana süreci), içi boş laiklik, feminizm ve ekoloji yanlısı vaatler öne çıktı.
Sınıf mücadelesi ile temelli bir şekilde yollarını ayıran SYRIZA 2019 ortalarında toparlanma sürecini arkasında bırakan ve yoluna yeni bir liderlik ile devam eden muhafazakar Yeni Demokrasi (YD) karşısında yenilgi yaşayarak ana muhalefet partisi konumuna geriledi. 2023’teki seçim süreçlerindeyse büyük bir mağlubiyet yaşayarak dağılma sürecine girdi.
Bir zamanlar Yunanistan ve Avrupa siyaset sahnesinde fırtınalara estiren SYRIZA, artık iktidar iddiası güden tüm ilerici güçler açısından kaçınılması gereken kötü bir örnek olarak karşımızda duruyor. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız üzere, bu hazin sonun dönüm noktasını Soğuk Savaş süreci ile Sovyetler Birliği’nin dağılışı oluşturuyor.
SYNASPISMOS-SYRIZA’nın 1990-2019 dönemindeki tarihî hatalarından kaçınılabilir miydi? Sınıf mücadelesinin tümden reddi yerine gediklerine Marxizmin özüne sadık kalarak üzerine gidilse bugünkü sonuç farklı olur muydu?
Bu kritik soruların yanıtları için yeni fikir egzersizlerine ihtiyaç duyduğumuz aşikâr. En iyisi bu yazıyı SYRIZA özelinde elde ettiğimiz bir çıkarımla sonlandırmak: Karl Marx ve yoldaşlarının öğreti ve ilkelerinden uzaklaşarak ya da sınıf mücadelesinin gerçeklerini yadsıyarak ortaya konulan sol tandanslı muhalefetin ulaşacağı son istasyon belli: Önce eleştirilen kapitalist düzlemin basıncını alan bir nevi araca/vanaya dönüşme sonra da çözülme süreci.